KOLESTEROL TARTIŞMASINA SON
Son zamanlarda, kolesterol yüksekliğinin
yararlıdır-zararlıdır tarzında medyatik olarak tartışılması özellikle kalp
hastası veya kolesterol bozuklukları olan kişilerin kafasını karıştırmış
durumdadır ve bu nedenle tedavisini kesen hastalar mevcuttur.
Amacımız bu konuyu ulusal ve uluslararası
kalp cemiyetlerinin bilimsel kanıtlara dayanarak yayınladıkları kılavuzlar
ışığında açıklamak ve kafa karışıklığını
gidermeye çalışmaktır. Elbette amacımız bu bilgileri bir dayatma aracı
olarak kullanmak ya da kısır döngüye yol açacak anlamsız tartışmalara çanak
tutmak değildir. Yanlış ve gereksiz ilaç kullanımının karşısındayız. Ancak kalp
hastalığı gibi insanlığın halen bir numaralı ölüm nedeni olan bir meselede
eldeki güçlü bilimsel kanıtları tahrif etmeden halka sunma görevinin de bu işin
uzmanlarının sorumluluğunda olduğunu söylemek zorundayız.
Koroner arter hastalığı oluşumu, zararlı kolesterolün
damar cidarına girişiyle başlayan ve uzun yıllar sessiz kalabilen bir süreçtir.
Aterom plağı oluşumunda olmazsa olmaz faktör zararlı kolesterol varlığıdır.
Kalp krizleri, zamanla oluşan bu sessiz plakların çatlayarak pıhtılaşma
sürecinin tetiklenmesiyle meydana gelmektedir. Bu bilgi kesin olarak
kanıtlanmış bir bilgi olup aksini iddia etmenin tıpta hiçbir karşılığı yoktur.
Kolesterolün vucudumuzun yapıtaşlarından biri olduğu doğrudur, ancak yüksekliği
sorun teşkil edebilmektedir. "Kolesterolün yüksekliği savunma
mekanizmasıdır" veya "kişiyi korur" demek yüksek şeker veya
yüksek tansiyon kişiyi korur demekle aynı anlama gelir. Ailesel kolesterol
yüksekliği olan kişilerde başka hiçbir risk faktörü yokken çocukluk yaşında
ciddi damar hastalığı olabileceği, yüksek kolesterolün zararlı olduğunun başka
bir kanıtıdır. Kolesterol yüksekliğinin kalp hastalıklarını artırdığı gerçeği
60–70 yıldır tüm dünyada kabul edilmektedir ve bu gerçek, iddia edildiği gibi
ilaç firmaları tarafından ortaya atılmamıştır; çünkü statin grubu ilaçlar
1980'lerde kullanılmaya başlamıştır.
Kolesterol düşürücü
ilaçların (statinler) kolesterolü yüksek herkese verilmesi tabii ki yanlıştır. Örneğin 40 yaşında kalp hastalığı
ve çoklu risk faktörleri olmayan kişilerin bu ilaçları kullanması gereksizdir
ve bizler de bu tür gereksiz kullanımların karşısındayız. Bu ilaçları kimlerin kullanması gerektiği tüm dünyada kabul edilmiş ve
sınırları net olarak çizilmiştir: Kalp krizi geçirenler, koroner by-pas
olanlar, diyabetikler, koroner arter hastalığı, periferik arter hastalığı
olanlar ve çoklu risk faktörleri içerenler.
TIPTA KARŞILIĞI OLMAYAN SÖYLEMLER
Kalp damar hastalığı
tek bir nedenden dolayı oluşmamaktadır. Biz doktorların amacı, bu sürece katkı
sağlayan ve değiştirilebilen tüm risk faktörlerini (diyabet, kolesterol
hastalıkları, sigara, yüksek tansiyon) düzeltmeye çalışarak "bir numaralı
ölüm nedeni" olan kalp damar hastalığını önlemeye çalışmaktır. Nasıl ki sigara içmek kanser
oluşumunda risk faktörlerinden biri olarak kabul ediliyorsa veya yüksek
tansiyonun veya kan şekerinin belirli değerler üstüne çıkması sağlığımız için
zararlı olarak kabul edilmişse ve bu artık bilim dünyasında tartışılmıyorsa;
yüksek kolesterolün koroner arter hastalığı oluşumunda önemli risk
faktörlerinden biri olduğu tıp dünyasında kabul edilmekte ve
tartışılmamaktadır.
Koroner damar hastalarının bir kısmında kolesterol düzeyi
yüksek olmayabilir; ancak bu, aterom plağında kolesterolün var olduğu gerçeğini
değiştirmez. Statinlerin kolesterol
düşürücü etkilerinin yanı sıra kolesterol düşürücü etkiden bağımsız damar
aterom plağında küçülme ve stabilite sağladıkları da kanıtlanmıştır. Bu
hastalarda başka risk faktörleri de bu karmaşık süreçte rol oynamaktadır. Nasıl
ki sigara akciğer kanserinin en sık sebebidir ama sigara içmeyenlerde de
akciğer kanseri görülmektedir, dolayısıyla sigaranın zararsız olduğunu
söyleyemeyiz. Kolesterol yüksekliği için de benzer durum söz konusudur. Gerek
koruyucu hekimlik gerekse kalp damar hastalarında lipid anormalliklerini
düzeltmenin koroner damar olaylarını düzeltmede kilit rolü olduğu da artık
tartışılmayan bir gerçektir. Kolesterol yüksekliği tedavisinde Akdeniz tipi
beslenme diyeti, düzenli aktivite ve egzersiz, obezite ile mücadele olmazsa
olmaz tedavi yaklaşımlarıdır ve tüm hastalara şiddetle önerilmelidir. Ancak
hedef kolesterol değerlerine ulaşılamadığında kolesterol düşürücü ilaçların
kullanılması gereklidir. Burada
vurgulanması gereken nokta, bilimsel kılavuzlar, tansiyon hastasındaki hedef
tansiyon, diyabet hastasındaki hedef şeker düzeyi gibi kolesterolü belirli
değerlerde tutmayı önermekte olup zararlı kolesterolü sıfırlamayı
amaçlamamıştır.
Her meslekte kurallar olduğu gibi tıpta da bilimsel
çalışmalar neticesinde kabul edilmiş kurallar vardır. Verdiğimiz tedaviler,
mutlak verilmesi gereken (sınıf I), faydalı olabilecek (sınıf II) ve faydası
olmayan (sınıf III) olarak 3 gruba ayrılmıştır. Statinler, kalp hastaları için mutlak verilmesi gereken sınıfta yer
almaktadır. Kalp krizi geçiren bir hastada kolesterol düşürücü ilaç kullanmamak
kabul edilemez bir davranıştır ve hastanın hayatını tehdit edecek klinik
durumlara neden olabilir. Elbette ki statinlerin de diğer birçok ilaç gibi
potansiyel yan etkileri vardır. Ancak birçok bilimsel çalışmada bu yan
etkilerin genel olarak kabul edilebilir sınırlarda olduğu ve bu anlamda bu
ilaçların güvenilir olduğu kabul edilmektedir. Beş yıl boyunca 90 binden fazla hastada yapılan araştırmada, kolesterol
düşürücü ilaç alanlar boş hap (plasebo) alan hastalarla karşılaştırılmış ve ilk
grupta ölüm, kalp krizi ve felcin yüzde 21 oranında azaldığı görülmüştür. Buna
karşılık hastaların çok az bir kısmında (yüzde 1) yan etkiler oluşmuştur (geri
dönüşümlü karaciğer hastalığı, kas ağrıları gibi). Bin kişide 200 kişinin
ölüm ya da ciddi hastalığını engellemeye karşılık 10 kişide geri dönüşümlü yan
etkilerin olması, bu ilacın genel anlamda faydalı etkilerini ortadan kaldırmaz.
Sadece yan etki görülen gruba bakıp, fayda gören büyük bir çoğunluğu görmemek
doğru bir yaklaşım değildir. Kolesterol
ilaçlarının yan etkileri günümüzde sık olarak kullanılan aspirine göre oldukça
düşüktür ama nedense bu ilaçlar ciddi olarak suçlanmaktadır. Aykırı
fikirler bilimsel tartışma ortamında, kanıta dayalı olarak tabii ki yapılmalıdır.
Ama "Ben bunlara inanmıyorum, böyle düşünmüyorum, kolesterol yüksekliği
bir savunma mekanizmasıdır, doktorlar ilaç firmalarından para aldıkları için bu
ilacı yazıyorlar" gibi kanıta dayanmayan iddiaların, sahipleri tarafından,
bilimsel ölçeklerde kanıtlanması gerekmektedir.
Son olarak mevcut bilgiler ve kanıtlar ışığında
"kolesterol yüksekliği bir savunma mekanizmasıdır" veya "çok
yüksek zararlı kolesterolü düşürmek yanlıştır" iddiasında bulunmak
"yüksek tansiyonu veya yüksek şekeri düşürmek yanlıştır" demek kadar
yanlış ve tıp ilminde hiçbir karşılığı olmayan çok cüretkâr ve hasta sağlığı
açısından tehlikeli söylemlerdir. Ciddi
kardiyovasküler olayları (kalp krizi, ölüm, felç) önleme adına, bu ilaçların
kullanılması tüm dünyaca kabul edilmiştir. İnsanların kalp sağlığıyla ilgili
söylem ve yaklaşımların kişisel görüşlerin ötesinde bilimsel veriler ışığında
bu alanın uzmanları tarafından tartışılması gerektiğini tekrar vurgulamak
istiyoruz.
Dalı Öğretim Üyesi